MELİSA'nın BİR GÜNÜ │BLOGGER & İÇERİK ÜRETİCİSİ

  • Senin için gün saat kaçta başlıyor? Güne nasıl başlarsın?
Bu aslında benim için çok değişken cevaba sahip olan bir soru... Öyle ki kimi zaman sabahın 5.30'unda güne başlayan ben kimi zaman bu saat dilimini 'ne yazık ki' 10.30/11.00'lere kadar sarkıtabiliyorum. Oldum olası uykumda düzene sahip olmadığımdan artık üstüne de düşünmeyi bıraktım sanırım. Bedenim ayrı, zihnim ayrı, ruhum ayrı üç telden çalıyoruz. O gün şanslı olan kimse. :) Sabahları kalkar kalkmaz yüzümü ılık suyla yıkar, temizler en son soğuk su ile kan dolaşımı sağlamak için canlandırma yaparım. Gül suyu ile arındırıp ardından hafif bir nemlendirici ile nemlendirdiğim cildimi hava almaya bırakır ardından yatağı, yatak odasını toparlar doğruca mutfağa yol alırım. Benim için günün olabilecek en önemli öğünü kesinlikle kahvaltı. Önce aç karnına olan ilacımı alır, güzel bir kahvaltı hazırlarım. Hasta, halsiz, üşengeç de olsam, mutsuz değilsem, o güzeeeel kokulu kahvaltı sofrasını muhakkak kurarım. Zeytinsiz bir kahvaltı mı? Öyle bir kahvaltı türü yok elbette. :) Kahvaltımı yaptıktan sonra sade Türk kahvesi yapar, güne başlarım.☕︎
  • Peki şekersiz hayata geçiş sürecin nasıl ilerliyor, adapte olmak zor mu? Bedeninde şimdiden bir değişim oldu mu? 
Kolay olduğunu söyleyemem. Çünkü günlük yaşantımda birçok üründe bilerek ve bilmeyerek şekeri sürekli olarak tükettiğimi fark ettim. Diyet yaparken aldığım form paketlerin içerisindeki şekerin bir paket sıradan bisküviden farkı yok. Zehrin adı farklı, o kadar. Bunu bir anda kesmek özellikle insülin direnci olan biri olan ben için zorlayıcı. Çünkü insülin direncinin etkilerinden birisi tatlı krizleri... Hayatı boyunca tatlı değil tuzcu olan ben için alışılması zor bir dönem tabii. Ama bir şeyleri kafada bitirmek, başarmaya giden yolun yarısını tamamlamak demektir. Çünkü ne tatlı krizleri, ne gerçek olmayan çikolata kokuları sizi yıldırmıyor. Benim önümde iki seçenek vardı ve köprüden önceki son çıkıştaydım artık. Ya diyabet hastalığına kendimi teslim edecektim ya da bu yoldan tamamen ayrılacaktım. Ayrılmayı seçtim...
Deniyorum, zorluyorum ve inanıyorum. Gerisini göreceğiz. :) Bedenimdeki en bariz belirti kesinlikle tembelleşmenin önüne geçmesi oldu. Şekerin bedene yorgunluk verdiğini şekeri tamamen kesince anlıyorsunuz. Tabii hiç tatlı almıyor değilim, günde 2 adet hurma ile ara öğün yapıyorum, meyve tüketerek (sınırlı) doğal yoldan şeker ihtiyacımı karşılıyorum ve bolca toz tarçın tüketiyorum... Bekliyoruz bakalım.:)
  • Evde bir günün nasıl geçiyor? 
Kitap okuyarak. :) desem çok mu Zencefilly'ce bir cevap olur? Ama öyle. Evet, günümün çoğu kitapların arasında geçiyor. Bu benim için bir hobi, bir seçim ya da vaktimi ayırdığım bir rutin değil. Hayatımın gerçek bir parçası gibi. Nasıl ki 'bugün beslenmeye vakit ayırmayacağım'' demiyorsam, kitap okumayı da asla ihmal etmiyorum. Bazı dönemlerde bookstagramlar arası popüler olan rs (reading slump) adı verilen okuma tembelliğine düşüyorum, evet. O zaman da genelde kitaplık raflarının önüne bağdaş kurmuş, kitapların sayfalarını karıştıran bir Zencefilly bulmanız mümkün. Arındığım, dinlendiğim, kendime geldiğim, kendimle gerçekleştirdiğim en güzel zaman dilimi bu çünkü... Onun dışında elbette evin genel işleyişinin gerektirdiği şeylerde günlük rutinimin içerisinde. Evi toplamak ve temizlemek, yemek yapmak gibi... Televizyonla pek aram yok, hangi diziler var şuan diye sorsan bilmem... Ama dijital platform dizilerini sorarsan tüm biyografisini dökebilirim sanırım. :)
  • Bir kitap kurdu olduğunu düşündüğümde aklıma ilk gelen soru bu düzeni nasıl sağladığın. Ek olarak bir okuma listen var mı yoksa o anki ruh hali durumuna göre mi karar veriyorsun?
Kitaplığımda okunacak kitap sayısı hemen +1'dir. Yani kitaplarım bitmeden aralarına yeni arkadaşları hemen eklerim. Ancak buna rağmen hiçbir zaman liste usulü kitap okumadım. Bunu denemedim çünkü benlik bir şey değil. Kendini bilmek de bir şey ama, değil mi? Ben daha ziyade ne okumak istediğime ve nasıl hissettiğime bağlı kalarak hareket ediyorum. Çok sevecen ve romantiksem, buradan ilerlerim. Öfkeli ve kızgınsam daha başına buyruk, aykırı kitaplar okurum. Bazen çok bilgiç modunda olurum o zaman da siyasi ve tarihi kitaplara el atarım. Özellikle siyaset tarihi okumayı çok severim, ama tabi tüm bu durumlar kafa rahatlığıma göre değişiklik gösteriyor. Yani okuduğum tür, okuduğum kitap, seçtiğim yazar tamamen o an ki hislerimle bağlantılı. :) Şöyle örnek vereyim, almayı çok isteyip aldığım bir kitap bende 10 ay bile beklemiştir okunmak için... Çünkü ne diyorum biliyor musun, 'her kitabın bir vakti var, vakitse vaktine esir...' 
  • Günlük yürüyüş ya da egzersiz rutinin var mı? Biraz gevşemek ve rahatlamak için neler yapıyorsun? 
Yürümeyi severim ama çok sıcak ve çok soğuk havalardan hiç hoşlanmıyorum, o yüzden ara mevsimleri yürüyerek geçirmeye çalışıyorum. Odaklanmayı temel alan her türlü egzersizi denemişliğim var. Yoga mesela... Çok severim. Bazen bir amaç olmaksızın bedenin rahatlama ve dinginleşme ihtiyacı oluyor. Yogayı bu vesileyle tavsiye etmiş olayım. Hareketsizliğe bağlı bir tutulum ya da hantallaşma için de pilates herhalde veli nimet. :) Koskoca bir topum var, gelişi güzel üzerinde yuvarlanmak bile esnetip, dinçleştiriyor. O yorgunluğun üzerine kahve? Ah evet, hayatım bunlar üzerine kurulu benim. :)
  • Yoğun bir gününü nasıl planlarsın?
Başak burcu değilim, bu söyleyeceklerim ''acaba'' dedirtebilir ama hayır, fakat yoğun ya da sakin bir gün olması fark etmez eğer günüm için sabahtan ya da bir gün öncesinden bir planlama çıkarmadıysam o güne bağlılığımı yitiriyorum ve çok verimsiz bir gün geçiriyorum. Evde ya da dışarıda olmam önemli değil, eğer istediğim gün planını sağlayamamışsam o gün hiç gündür... Bu çok doğru bir şey değil, gün bir plana sadık kalamayabilir neticede ama bir plan varsa ve ben buna uymaya çalışıyorsam olası sapmalar umurumda olmaz, en azından planım var fikrine bağlı kalırım ve bu bana iyi gelir. O yüzden bir günü çok yoğun geçireceksem bir gün öncesinden bir taslak ve sıralama çıkartırım muhakkak. Hem daha verimli hem de daha motive geçirebilmek için. Bu bana iyi geliyor. Planımda da aslında ekstra bir yöntem kullanmıyorum. Sabah kaçta kalkıp, kaçta kahvaltı edeceğim, bir yere gideceksem kaçta gideceğim, nasıl gideceğim, gibi bir sıralama listesi kullanıyorum. Bu da en azından kafa olarak rahat olmamı sağlıyor.


  • İçerik üretme sürecin nasıl ilerliyor?
Değişken...
İnstagram için bir içerik üretme sürecim yok aslında, okuduğumu paylaştığım bir rutinim var çünkü. Ama blog için her şey çok değişken. Bir gün 10 içerik yazabilirken diğer gün 3 ay içerik girmediğim oluyor. Blog için zaten etkileşim/yorum gibi bir kaygım yok artık. Ben orayı dijital bir arşiv gibi kullanıyorum. Yazıp, çizip çıkıyorum. Böylesi daha iyi hissettiriyor bana. Kitaplara dair paylaşımları instagrama, genel paylaşımları blog'a postalamış durumdayım. Çareyi bunda buldum, ne yapalım. :) Üzerinde çok düşünmek de iyi gelmiyor yoksa sürekli rota değiştirip duruyorum... Artık sakinlik ve sabitlik istiyor içim.
  • Yazarken, herhangi bir iş yaparken motivasyona ihtiyaç duyar mısın yoksa kendini zorlar mısın?
Kendimi zorlamam. Zaten sanırım düzenli içerik girmiyor olmamın sebebi de bu. Zorladığımda saçmalıyorum. Daha bana ait, daha benden, daha isteklerimden doğmuş bir şeyler koymayı seviyorum ortaya. Okuyan da o enerjiyi yakalasın. Kimse okumasa da ben geriye dönüp okuduğumda "evet bunu yapıyorum ve çok seviyorum hatta sırf bu yüzden blog yazıyorum" diyebilirim. ''Aaa bak ne güzel hissetmişim'' diyebilmeliyim. Ya da ''bu yazıyı yazarken ne çok acı çekiyordum'' diyerek o günlerin üzerinden süzülmeyi de seviyorum. Ben duygularına bağımlı yaşayan biriyim. Her şey hislerim üzerine kurulu. Yaptığım her iş, kurduğum her iletişim, attığım her adımın benimle bütünleşmesi gerekiyor... Yoksa bağlılık duygumu yitiriyorum. Konudan çok sapmak istemem ama mesela her gün geçtiğim bir sokaktan geçerken daha önceleri buradan geçtiğimde neler hissettiğimi düşünürüm. Genelde de buruklaşırım çünkü geçmiş her gün bende bir şekilde tarifi, tanımı zor burukluğa sebep olur ama sanırım bu his bana haz ve ilham veriyor. Çok saçma gelecek belki ama salonda berjerleri kenara itip, ışıkları kapatıp camın önüne sinip, saatlerce geçen insanları ve arabaları izleyip düşüncelere dalarak yüzlerce blog yazısı çıkarttım ben. Amaç bu değildi ama sonuç bu. Oysa berjerde oturarak da bunu yapabilirdim, ama burada mühim olan bir şeylerin benim standartlarıma göre şekillenmesi. Ben çok zor bir karakterim, her şeyde de böyleyim. O yüzden her şey de aslında bunun etrafında şekilleniyor. Zorlamamak, akışına bırakmak önemli. Devamlılık açısından eğer her güne potansiyeli olan biriysen, sorun yok. Ama yoksa zorlamak şart oluyor. Eh, blog benim kendi alanım, kendi kahve köşem diye düşünürsek... İlhamın kalbime konmasını beklemek daha iyi gibi. Yalansız, gerçekçi ve samimi... Zorlama yazılar kendimi umut taciri gibi hissettiriyor çünkü. :)
https://www.zencefilly.com/ 
https://www.instagram.com/zencefilly/

Verdiği cevaplar için Zencefilly'e çok teşekkürler!❤


MELİSA'nın BİR GÜNÜ │BLOGGER & İÇERİK ÜRETİCİSİ
Share