DİBE VURUŞ VE SIÇRAYIŞ | MAHALLE KAHVESİ ☕︎

 dibe-vurus-mahalle-kahvesi


Stefan Zweig Bir Çöküşün Öyküsü isimli kitabında şöyle demiş:
Hiçbir şey hissetmedi, içindeki bütün duygular ölmüştü.
Asıl ürkütücü olan da buydu. Hiçbir şey hissetmemek. Yaşadıklarımıza verdiğimiz tepki, öfke ve tüm duyguları silin. Hissizleşin. Kulağa korkunç geliyor. Böyle anlarda insan olmaktan uzaklaşıyor gibi hissediyorum. Durup düşününce ise buna ihtiyacım vardı, böyle olması gerekiyordu diyorum. Başladığım yerdeyim.
Bir farkla yine başladığım yerdeyim. Bu sefer kendi için adım atan, kendini önemseyen, kendini seven, kendine saygı duyan biri olarak başladığım yerdeyim. Sanki, her şey toz bulutu olup dağılmış ve ben en iyi versiyonumla çıkıp gelmişim. 
Kolay olmadı. Kendimi ve çözümü keşfedene kadar çok defa yerlere kapandım. Sonra anladım ki asıl mesele doğru soruları sormaktı. Ben kimim? Kim olmak istiyorum? Neden bu durumdayım? Bunun olma sebebi ne? Neden buradayım? Neden yaşamak istediğim hayattan uzaktayım? Neden bunları yaşıyorum?
Böyle dibe vurduğum anlarda hep bir Narnia Kapısı ya da Alice'in düştüğü bir tavşan çukuru olmasını dilerdim. 👩🏼🦁 🐰🕳 Şimdi ise neden kaçış yolunu başka yerde aradığımı sorgulamaya başladım. Her zaman ama her zaman ya başka bir kapı ya başka biri olmak zorundaydı. Aslında en başından beri tek ihtiyacım olan bir aynaydı.
Gözlerimi kapattım ve görünmez bir anahtarla zihnimin içine girdim. Sorularımın cevabını başkasında değil kendimde aramaya başladım. Yatakta, banyoda, balkonda, yemek yaparken, yemek yerken, kahve içerken, biriyle sohbet ederken düşündüm, düşündüm ve düşündüm. Sorunlarımın bir kısmı benimle alakalı değildi ama geri kalanı tamamen benim onlara yüklediğim anlam ve önemle alakalıydı. Dibe çökmem gerekiyordu. Tekrar, tekrar ve tekrar. Anlamam için ve aynada kendime şefkatle bakmak için.
Çünkü hayat, dersini alana kadar aynı şeyleri tekrar, tekrar ve tekrar yaşatmayı kendine görev edinirmiş. 
Sonra ne mi oldu?
Kavramış, tartmış, en ince detayına kadar düşünmüş ve en sonunda var gücümle dipten yükseğe doğru sıçramıştım. Tüm korkularımla yüzleşmiş ve her birinin üzerine sağlam adımlarla yürümüştüm. Evet. Bunu ben yaptım. Kendimle savaşarak değil kendime kucak açarak. Başkalarına gösterdiğin özeni ve şefkati kendine de göstermelisin diye psikologlar ve işin uzmanları söylemez mi zaten?
Tüm olumsuzluklara rağmen dünyayı, hayvanları, yakınlarımı seviyorum ama en çok kendimi seviyorum. 

Sevgiler, Simya


The Chronicles of Narnia: The Lion, The Witch and The Wardrobe
 ♪The Wardrobe · Harry Gregson-Williams♪ 


DİBE VURUŞ VE SIÇRAYIŞ | MAHALLE KAHVESİ ☕︎
Share